Evi Dünya Olanların Buluşması “4. Kışa Merhaba Kamp ve Karavan Festivali”

Jean Jack Rousseau’nun İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri Üzerine kitabını okurken, yerleşik hayata geçişin ve modern topluma erişimdeki süreci o bakış açısından algılamaya çalışmıştım. İnsan, Maslow’un Gereksinimler Hiyerarşisi’nin ikinci kademesinde güvenlik ihtiyacı için de yerleşimi ve güvenli bir yaşam alanı oluşturmayı kanıksamıştı.


Bugün yaşamlarınıza dönüp bakın. Adam akıllı bir eve ve güvenli bir hayata sahip olmak için kaç yılınızı vereceksiniz? 60 yaşına geldiğiniz, tüm heyecan, gençlik ve yaşamak hevesi kalmadığında, sahip olduğunuz evinizde güvenle oturmak elbette modern yaşamın sorunlarına güzel bir çözüm. Peki, ya bunu reddedenler? Çok fazla akım var. Hippisinden tut hobosuna kadar. Radikal uçlardan sıyrılıp gerçekten kendi hayatını yaşabilmekten bahsediyorum. İdeolojilerden, fikirlerden, toplumsal ödev ve öğretilerden sıyrılarak, şu kısacık ömründe kendi hayatını yaşayabilmek.

Tüm bunlardan neden bahsediyorum? Bence kamp ve karavan dünyası, bazı hususlardan sıyrılarak yeni bir yol çizmişlerin ufkunu anlatıyor bana.



Yaşamım boyunca bir karavan sahibi olmayı hayal ettim. Hiçbir zaman bir ev ya da araba sahibi olma hırsına sahip olamadım. Evet bu, fecaat bir hata. Doğru belki yaşlanınca evsiz barksız sefalet bir geleceğim olacak. Bu konuda hem aile hem de arkadaş çevremden eleştiriler alıyorum. Fakat gerçekten bir banka kredisi için yaşamımı ipotek edemem, etmem.

Yaşamımın tüm bunlar için uzun olmadığını da düşündüğümden dolayı bir karavan sahibi olmak her zaman cezbetmişti. Henüz küçük bir çocukken de ormanlara evler yapmaya çalışan, rahmetli Hakan ağabeyimin verdiği kitapları ağaç tepelerinde okuyabilecek yerler yapmaya kalkışırken düşen biri olarak, dünyayı evi görenleri daha iyi algılayabiliyorum…

O sebeple özellikle genç yaşta karavanıyla bir hayat çizenleri her zaman takdir, tebrik ettim, özenilesi.

Tabii yaşamın gerçekleri var. Bugün ortalama bir karavana sahip olmak ve onunla doyasıya yaşayabilmek için hem vakit hem nakit olarak belirli bir oranda kazancı biriktirerek iş- yaşam standartlarınızı da bu eksene taşımanız gerekiyor. Kim, ne kadar yapabiliyor, orası farklı bir konu. Nihayetinde çoğu radikal kararın arkasında bulunan hayata bakış açısı ve yaşam standartları, yaşamın gerçekleriyle birleşince yeni bir yol açıyor.

Ben, çoğu karavan yolculuğunun temelinde bu yeni açılmış yolun motivasyonunu gözlemliyorum.

İşte şimdi okuyacağınız bu ilk paragraf, bu yazının ilk satırlarıydı. Sevmedim. Baştan başladım ve yukarıda gördükleriniz ile başladım. Madem kamp ve karavancılık hakkında böyle şeyler var fukara aklımda, biraz da Sakarya’nın bu konudaki yansımasını görelim.

Sakarya, doğal güzellikleri, yeşili mavisi, denizi, ağacı, gölü ve ulaşım güzergahı olmasından kaynaklanan konumuyla, kamp ve karavancıların ortak buluşma noktası olabiliyor.

Bu avantajları kullanan ve iyi organizasyonuyla beğenilen Sakarya Kamp ve Karavan Derneği, yüzlerce karavancıyı Sakarya’da tekrar bir araya getirdi.

Görüntünün olası içeriği: yazı, açık hava ve su

Geçen yıl Poyrazlar’da yapılan festivalin son günü hep birlikte bisikletlerimiz ile gitmiş, yağmurlu bir gün olmasına rağmen yine de keyif almıştık. Yine en son Kırkpınar’da yapılan etkinliğe Kafkas Kültür Gecemiz sebebiyle katılamamıştım Bu defa kaçırmak istemiyordum.

Askere gitmeden hemen önce Mustafa Yetim bey ve Ebru Yetim Hanım, Kırkpınar’a kamp ve karavan alanı yapılması için Sakarya Büyükşehir Belediyesi ile görüşmüş ve belirli bir yol almışlardı. Alanda birçok değişim oldu. Elden geçti.

Maalesef bazı yeşil alanlar da Sapanca Belediyesi marifiyetiyle çakılla dolduruldu. Facebook grubumuzda bu konuyla ilgili bir arkadaş o çakılların kalkacağını söylemişti. 2 yıl oldu arkadaş, çakıllar orada duruyor. Nedir bu yeşil karşıtlığı? Çimen olsun kardeşim kalsın ne oluyor? Neyse o başka bir konu.

Çarşamba günü Sapanca’da düzenlenen şiir akşamlarına pedal çevirmiştik. 18.00’da başlayacağı söylenen program aldığımız bilgilere göre 17.30’da başlamış. Biz 20.00’da vardığımızda çoktan bitmişti. Neyse, o akşam Mustafa Çağla Akma ile anlaştık ve Cuma günü festivale pedal çevirmeye karar verdik.

Cuma gelip çatınca Mustafa Çağla akşam üzeri haydi deyip durmasına rağmen işlerimi tamamlayamadığım için ancak gece 21.00’dan sonra kamp alanına hazırlanıp gidebildim.

Işıl ışıl yüzlerce karavan, alandaki yerlerini almışlar, karavancıların çoğu sahil kenarında keyif yapıyorlar, kimisi karavanının önünde kimisi ateş başında akşamın tadını çıkarıyordu. Kamp alanında bizim bisiklet camiasından tanıdık simalar belirli bölgelere kamp atmışlardı.



Bizim ekibi buldum ve çadırımı kurup yerleştim. İlk akşam için geç saatlere kadar Seyit ağabey ve Mustafa Çağla ile çay ve sohbet eşliğinde uykumuz gelene kadar anlattık…

Sabah olduğunda derin bir uyku çekememiş olmanın verdiği ağırlık işe çadırımından çıktım. Göl manzarası, alan ve imkanlar çok güzel olmasına rağmen otobandan gelen ve hiç kesilmeyen araç, tekerlek sesleri sağlıklı bir uykuyu çok gördüler. Kamp alanı sessiz ve belirli bir saatten sonra ışıktan arınmış olması lazım. Maalesef şu anki haliyle kampçıları burası çok memnun ettiği söylenemez. Karavancılar ne düşünüyor bilemiyorum. Karavan içinde daha ses daha izole olabilir.

Sabah güzel bir kahvaltı hazırladık. O arada Serkan ve Zeynep kamp yaptığımız alana bisikletle geldiler. Hep birlikte kahvaltı yaptık.

Gün boyu karavanları inceledik, festival alanına stand açmış firmaların standlarını inceledik, bazı ihtiyaçlarımızı festivale özel fiyatları görünce aldık. Kitap okuduk, çay demledik. Gün içinde biraz bisiklet gezisi ve öğle yemeği ile günü keyifle tamamladık.

Sahil kıyısına kurulmuş onlarca masa, karavancıların özel ışıkları ve gülen yüzler, Cumartesi akşamını aydınlatıyordu. Akşam büyük bir ateş yakıldı. Yine bisiklet camiamızdan arkadaşlar ara ara kamp yaptığımız alana geliyor ve sohbet ediyorduk. İlerleyen saatlerde Süha ve Namık Eşer de kamp alanına geldiler. Çay demledik, karavanları gezdik.

Kamp ekibi biraz erken saatlerde çadırlarına geçti. Ben de önce kamp ateşinin yanına biraz kendimi ısıttım. Ardından sahil kenarında gölün karşı kıyılarındaki ışık danslarını uzun süre izleyip şarkılar dinledim. Uykum gelmemesine rağmen yarın çok geç kalmak istemediğim için birçok kişinin uykuya geçtiği saat dilimlerinde çadırıma doğru ilerledim.

Cuma akşamına göre daha rahat bir uyku çektiğimi söyleyebilirim. Sadece bir konu var. Bizim millet kamp yapmayı bilmiyor. Daha doğrusu kamp yapanlara da saygısı yok. Çadırın yanında bağıra çağıra geçenler, geç saate kadar yüksek sesle müzik dinleyenler, gece 3’te biri klarnet çıkardı ve çaldı ya bu kadar olur. Önce kendisine saygısı olmayan bu ve bunun gibi birçok kişinin hareketlerini sayabilirim. Böylesine özenilmiş ve güzel bir ortamı harikulade yapacak olanlar, birbirini tanımadığı halde saygıyla aynı ortamı paylaşabilecek insanlardır ama maalesef bunu göremiyoruz.

Cumartesi günü Seyit ağabeyini eşi Emine hanım ve oğlu Eren’de kampa katılmıştı. Sabah hep birlikte güzel bir kahvaltı hazırladık ve aynı sofrada afiyetle yedik.

Sonrasında bizim bisiklet ekibi toplanıp sucuk ekmek partisi yapmaya geldi. Onlarla da saat 14’e kadar vakit geçirdik. Her gelen elinde simit, tatlı getirince karnımızı güzelce doyurduk. Sucuk ve tatlılar ile enerji depoladıktan sonra kampımızı toplayıp geri dönüş yolculuğuna geçtik.

sdr

Şehrimiz için ziyadesiyle kıymetli bu etkinlikte çevre illerden yüzlerce insan karavan ve kampın ortak noktasında Sapanca Gölü manzarasında keyifli 2 gece 3 gün yaşadı. Bu organizasyonu sağlayan Sakarya Kamp ve Karavan Derneği yönetimine teşekkür ederim.

Bir T3 almanın vakti geldi… 🙂

İnstagram
Facebook
Strava

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir