18 – 19 – 20 Mart 2016 Çanakkale Bisiklet Turu

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

***

İZÂ!

Akla izana yetmeyen bir destanın topraklarına, ceddimizin kanıyla, mücadelesiyle kazanılmış zaferin tarihine tanık olmak istedik biz!

Biz, ne yapılırsa yapılsın, kıyamete kadar yaşayan benliklerini ruhumuza kazıdığımız atamızın şahadete ermek için gözünü kırpmadan cepheye koştuğu günü hatırlayacak, hatıraların yaşadığımız müddetçe yaşatacağız evelallah! diyerek hissetmek istedik.

Biz, destanlardan, tarihe sığmayan efsanelerin kökeninden gelmiş, cihana binlerce yıl hükmetmiş ceddin torunlarıyız!

***

YOL

Şubat ayı içerisinde Çanakkale’ye giderek bu yüksek ruhu yaşamak isteği akşam turlarında, uzun Pazar turlarında laf lafı açtıkça konuşuluyordu… Akşamları çay kahve sohbetlerinde nasıl yaparız, nasıl ederiz soruları zamanla kendisine cevaplar buldu. Esasında hepimiz 18 Mart günü Çanakkale’de olmak istemiştik. Cuma gününe denk geliyordu ve hepimiz çalışıyorduk. Hafta sonu için programlar yapıldı ve 18 Mart akşamı Serdal, Ünal, Ebazer, Tolga, Kadir ve Mert altı arkadaş yola koyulduk… Aynı zamanda Mustafa’da bizimle birlikteydi ve dönüşümlü olarak aracı kullanacaktık.

Daha önce üç defa Çanakkale’ye gitmiş olsam dahi bu defa bambaşka olacağı kesindi. Gideceğimiz gün, Cuma günü, gün bitmedi! O gün işe giderken dahi içimden geçenler, yüreğimdeki heyecan dinmedi… Çanakkale’ye varana kadar da devam etti. Hepimiz heyecanlı, az da olsa tedirgindik ve fakat bir o kadar da kendimizden emin!

YER

Yaklaşık altı saat süren yolculuk sonrasında Lapseki’de konaklayacağımız konuta ulaştık… Geceyi burada tamamlayıp sabah Çanakkale merkeze gitmenin programlarını yaparak sabah ettik ve sabah Çanakkale merkezdeki pansiyonumuza yerleştik.
Pansiyon sahibi, bisikletlerimizi görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Açıkçası hem pansiyon sahipleri hem de pansiyonun karşısındaki berber, yerleşmede ve sonrasında büyük destek verdiler. Berberin “nerede çorba içeriz” sorumuz için yönlendirdiği çorbacı, belki de ömrümüzdeki içebileceğimiz en güzel çorbalara ev sahipliği yapıyordu. Kahvaltımızı da ettiğimize göre şimdi biraz dinlenme vaktiydi…

YAĞMUR

Seyrek ve ince yağan yağmur can sıkıcıydı. Hepimiz sıkı aralıklarla hava durumunu kontrol ediyor ve şu saatte dinecek, şu saatte güneş açacak diyerek ileriye dönük planlar yapıyorduk… Tüm bu umut ve avuntularla pansiyonumuza dönüş yaparak öğle saatlerinde kısa bir dinlenmeye geçtik. Saat 14:00’da hava yağsa da yağmasa da tavana çıkardığımız bisikletlerimizi alıp en azından şehir turu yapacaktık…

SÜR

Bisikletler… Birçok kişi, bu yolculuğun bisikletsiz daha rahat ve keyifli olacağını düşünebilir. Tam tersini söylerek Sakarya’dan Çanakkale’ye bisikletle ulaşılması gerektiğini söyleyecekler de… Aramızda çok uzun mesafelere bisikletle ulaşan, günde 200 kilometre ve üzeri sürüşler yapanlar da vardı. Tüm bunlara rağmen biz, Çanakkale’yi yaşamak istedik. Düz sürüşler yaparak sadece binalar ve sağ şeritte sıkıştıran kamyonlarla Çanakkale’ye ulaşmak niyetinde değil, Çanakkale’nin sokaklarını ilmik ilmik görüp, boğazında yürür gibi pedallamak istiyorduk. Elbette bu isteğin olması yetmiyor, bunun için emek de gerekiyordu. Altı bisikleti Wolksvagen Transporter’a puzze gibi sıkıştırmak marifet gerektirdiği gibi yol boyunca daha ehemmiyetli olmayı da beraberinde getiriyordu.

ŞEHİR

Öğlen ikide çalan alarmımın sesiyle uyandım… Camdan içeri sızan sarı ışık, günün bisiklet bereketini haber veriyordu. Güneşin sevinci içimizi sardı ve bu heyecanla birlikte kendimizi pedallarken bulduk…

Çanakkale turumuz işte şimdi başlıyordu! Pedallara kitlenen ayakkabı sesi ilk defa duyuldu ve önce küçük bir şehir turu ile Truva atında hatıra fotoğrafı çektirdik. Sahilde biraz dolaştıktan sonra heyecanımız bizi yaklaşık 60 kilometrelik bir rotaya sürükleyecekti…

Ege Denizi’ne ulaşan bir görüntünün uçsuz bucaksızlığına doğru yola çıkmıştık. Çanakkale Merkez’den Kepez’e doğru pedalladıkça gördüğümüz manzaralar karşısında şaşkınlıklarımızı, beğenilerimizi ifade ediyorduk. Çanakkale Çayının üzerinden geçerken bir fotoğraf daha alarak yola devam ettik. Kepez’e kadar ulaşacaktık. Ardından rota tekrar konuşulacak ve büyük ihtimal yola devam edecektik.

Öyle de oldu. Kepez’den sonra Dardanos, Güzelyalı’ ya kadar ulaştık… Güneş tam karşımızdaydı. Boğazın üzerinde sarı saçlarını seren ışıkları bütün şehre yayılıyordu. Bir teline tutunup sahil boyunca yola devam ediyorduk…


Karanlıkliman’a ulaştığımızda biraz oturup dinlenmek istedik… Harbin kilit noktalarında biri olan bu nokta, Nusret Mayın Gemisinin tüm uyarılara rağmen cesaretle gelip 26 adet mayın döşediği ve düşman kuvvetlerince yapılan keşfe rağmen bulunamayan nokta… Burada düşman kuvvetleri, direncin kritik olduğu günlerde gemilerini manevra yaptırarak Çanakkale’ye büyük bir saldırı planlıyorlardı. Bu saldırıyı önceden fark ederek mayınları döşeyen Nusret sayesinde, sonradan fark etseler de mayınlara denk gelen o dönemin en büyük gemileri boğazın derinliklerinde boğuldu.

Yol boyunca Çanakkale’nin aziz hatıralarını ve yaşanan harbin kazanılan zaferin büyüklüğünü konuştuk. Aynı zamanda eşsiz manzaralar yüreğimizi ferahlatıyordu. Karanlıkliman’da yaklaşık yarım saat kadar dinlendikten sonra dönüş yoluna geçtik. Sahil yolunda geldiğimiz yolu İzmir Çanakkale D 650 yolu üzerinden dönüş yaparak Çanakkale Merkez’e ulaştık.

AKŞAM

Akşam oluyordu ve karnımız da acıkmıştı. Çanakkale’de bir çarşı gezintisi, yemek ve biraz dinlence için saatler uygundu. Karanlık olduğunda hazırlanıp çıkmıştık ve merkezde bir İskendercide İskender yedik. Ardı sıra kordon boyunca yürüyüş yaptık, su üzerinde kurulan ışık şölenini izledik. Eh, Çanakkale’ye gelmişken Aynalıçarşı’ya gitmemek olmazdı. İçerisinde hediyelik eşya satılan bu çarşıda da yaklaşık yarım saat göz gezdirdik ve birkaç ufak hediyelik aldık.

Birçok sokak ve cadde gezintisi sonrası birer kahve keyfi yaptık… Artık vakit ilerlemişti ve günün yorgunluğunu uzatmamak gerekiyordu. Kahveleri yudumlarken yarınki Şehitler Abidesi turunun saat, rota ve diğer detaylarını son kez konuşarak pansiyona geçtik…

GÜN!

Sabah 07:00’da çalan alarmlar, Şehitler Abidesi’ne pedallayacak altı kişi için çalıyordu. Hazırlandık, bu defa pansiyonun karşı caddesindeki çorbacıda 08:30 vapuruyla karşıya geçmek üzere çorbamızı içerek yola koyulduk… Vapura bindik ve artık boğazın keyfini yaşamak zamanıydı. Yaklaşık yirmi dakikalık geçişte tepelere yazılan 18 Mart 1915, Dur Yolcu yazılarının temasında bol bol fotoğraf çektirdik…

Dün Anadolu tarafında pedalladık, harika manzaralar gördük ama asıl tur bugündü… Geliş amacı, sadece bisiklet sürmek değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün anlattığı, şahadete koşan ceddimizin yüksek ruhunu hissedebilmek, o günün şartlarını kavrayabilmek, bugünlerimizi bize destan yazarak vermeyi nasip eden Rabbimize şükür edebilmekti.

Tamam heyecanlıydık. Fakat düzen önemliydi. Bugün bisikletlerimizde Türk Bayrağımız da dalgalanıyordu. Altı bisikletli, bisikletlerinde Türk Bayrağı ile yollarda olunca tüm gözler sizde oluyor ve böyle bir mekanda her hareketinizin sorumluluğu daha da artıyor. Dilerim hiçbir kötü örnek teşkil edecek hareket içerisinde bulunmamışızdır…

ABİDE

Yola koyulduk. 30 kilometre sonra Şehitler Abide’sine ulaşacaktık. Kilitbahir Kalesinin içinden bisikletlerimizle geçerek sahil boyunca pedallamaya başladık. Yol, inişli çıkışlı idi. Önce Namazgah Tabyası ve sonrasında Seyit Onbaşı Anıtı’nın yanından geçerek yol devam ettik. İlk hedef Abide idi. O sebeple hiçbir anıt ve şehitlikte durmadan yola devam ettik. Solumuzda kalan boğaz manzarası eşliğinde onlarca kilometre yola gittik… Yokuşlar kimimizi yordu, inişler kimimize heyecan kattı. Ne olursa olsun, abideye yaklaştıkça kalbimizin sesi yükseliyor, ileriye bakışlarımız artıyordu.

Soğanlıdere Şehitliği’ni de geçtikten sonra Alçıtepe köy içine varmıştık. Dönüşte burada bir yemek yemeyi kararlaştırarak yola devam ettik. Artık mesafeler kısalmış, büyük kavuşmaya az kalmıştı.

Son beş kilometre boyunca iki keskin dönüş sonucunda abide ve şanlı Türk Bayrağımız görünüyordu… Göğün derinine uzatsan şanına yetmeyecek Mehmetçiğimizin anıtı… Bizim için 15’inde, daha bıyığı terlemeyenlerin ömrünü feda edenlerin, köyünde sevdiği, evinde evlatları eşi, anne- babası olanların mekanı! 30 bin şehidimizin kanlarıyla sulanan topraklar…

DESTAN

Şehitler Abidesi girişine ulaşmıştık. Hepimizin gözleriyle anlaştığı derin bir sessizlik eşliğinde girişteki şehitlik önünde duamızı ederek Abide’ye doğru ilerledik. Oradaki o ortam, orada ve çevresinde olanları düşününce dahi insan ürperiyor… Bir destanın yazıldığı, “bu diyarı geçemeyeceksiniz!” diye şahadet içen ceddin dünya ile harp ettiği bir yerde olmak duygusu…

Bisikletlerimizi güvenli ve uygun bir alana bıraktık. İçeride bisiklet ile bulunmak yasak. Ardından Abide etrafı ve içinde gezimizi tamamladık. Fotoğraflar çektik…

Çanakkale boğaz girişini izleyebileceğimiz iki bank bulup, oturup engin denizlere daldık… Anafartaları, harbin geçtiği tepeleri, sırtları konuştuk… “Düşünün” dedi içimizden biri “Karşıdan binlerce insan üzerimize geliyor… Tüfek, top sesleri… Her yandan kurşun yağıyor…”

EV

Abide ziyaretinin ardından dönüşe geçtik. Çetin rüzgara karşı bir sürüşün ile giderken uğramadığımız yerlere uğramak istedik Alçıtepe’de yemek yemek adına oturduk. Yiyecek yer arayışı içerisindeyken bir bisiklet grubu gördük ve orada birlikte yemek yedik. Yaklaşık 40 kişi olan grubun Edirne – Keşan’dan yola çıktıklarını ve üç gündür yolda olduklarını öğrendik. Alçıtepe köyünde yemek sonrası yola devam ederek Namazgah Tabyasını ziyaret ettik. Bundan sonrası karşıya tekrar geçiş, akşam yemeği, toparlanma, geri dönüş mevzu… Yollar yollar ve yollar…

SUAL

Bu tur sonrası herkes ziyadesiyle mutlu olduğumuzu düşünebilir. Açıkçası dostlar… Pek değiliz! Aklımızı kurcalayan ve içimizi deşen suallerimiz, ruhumuzu derinden etkiliyor ve olur olmaz duygulara gark ediyor…

“Dünya ile harp etmek…” demiştim yukarılarda bir yerlerde… Orta Asya’ya uzanan köklerimizin hüküm sürdüğü onlarca devlet kuran, yöneten Türk!

Ve bugün, şimdi, hayatımızdaki sorunlar ile boğuşurken… En ufak bir aksilikte uykularımız kaçıp, en büyük dert bizde zannederken… Dünya ile harp eden ceddinden arda kalan biz miyiz? Bize ne oldu?

‘Biz’ ne oldu? Vatan- millet sevdamızın içini kim boşalttı? Dünya ile harp eden ceddin torunlarının kültürüne, duygularına, omuz omuza savaşan dedelerinin torunlarını kim ayrıştırdı… Biri tarihi biri dini biri askeri bir diğeri başka şeyleri ayrıştırıp hepsi birbirinin üzerinde hüküm sürme telaşında. Kendimizle harp içinde, kendimiz ile kavgalı olmak bize yakışıyor mu? Onların hepsi bir bütün olarak eda etti yüz yıllarca bu topraklarda ve silip atmak isteyeni, gömdük Çanakkale’ye, Ege’ye, Karadeniz’e, Akdeniz’e..! Şimdi de birlik vaktidir. Saygı ve sevginin hüküm sürmesi gereken medeni bir ülke olmak için adım atmanın vaktidir…

Umut olmadan yaşanmaz… Bizler, bu umut yükü ile pedalımızı bastık, destan topraklarında…

TEŞEKKÜRNAME

En başta bize bu eşsiz vatanı emanet eden ceddimize ve ardı sıra
anımsadıkça bize tarifsiz duygular hissetmemiz için yanımızda olan arkadaşlarım, yoldaşlarıma, ailelerimize, tur boyunca hal hatır sorarak halimizi merak eden dost, arkadaşlarımıza, öncesi ve sonrasında- bizi bir araya getiren- tanışmamıza vesile olan her konuda desteklerini sunan grup ahalisine, başkanımıza, bisikletlerimiz için güvenli alan sağlayan, rahatlık ve güven veren As Pansiyon sahiplerine, bize bilgi ve yönlendirmeleriyle yardımcı olan misafirperver berber ağabeye, direksiyon sallayan arkadaşlarımıza, Alçıtepe’deki sohbet edebildiğimiz bisikletler yola devam eden Çanakkale’deki öğrenim gören üniversite öğrencilerine, SARDOS bisiklet grubuna, onlarca aygır gibi motorsikletleriyle selam veren motorsikletlilere, harika çorbasıyla Emin Çorba’ya ve sahibi olan misafirperver amcaya, iyi davranan esnafa, Çanakkale halkına, yolda selam veren tüm yoldaşlara şükranlarımızı sunuyoruz…

İnstagram
Facebook
Strava

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir