Bir haftada Dünya Turuna Hazır: “Ekipman Bisikletçisi”

Eskiler, bir iç lastiği yaklaşık 50 yerinden yamayıp kullanırken bugün onarılabilecek basit bir patlak yüzünden iç lastik değiştirdiğimiz rahat bir dönemdeyiz. . Satın almak istediğimiz tüm bisiklet donanım ve aksesuarlarına sahip olmak hayal bile edilemezken bugün, oturup çeşitlerini karşılaştırıyoruz.

Çocukluğunda yakmalı yama ile lastik tamir etmiş biri olarak geçmişin zor dönemlerinin son nesliyiz. Amcamın İsviçre’den getirdiği envai çeşit bisikleti ağabeyimle eskitip parçalarken açıkcası o dönemde kıymetini anlamadığımızı söylemek yanlış olmaz.

Küresel bir köy haline gelmiş dünyanın her yerinden tek bir tıkla alış veriş yapılan günümüzde, acaba tüketim çılgınlığı ile bisiklet konusunda da  bir şeyleri abartıyor muyuz?

Bisiklet adına her ürüne sahip olmak ile ihtiyaçlar arasındaki ince çizgide, hangi değerler bizim satın almamızı belirlemeli?Yani, önümüze her çıkanı almak, pahalı olan iyidir mantığıyla en pahalı donanımı satın almak gibi düşüncelerimiz varsa oturup düşünmenin vakti geldi de geçiyor bile.

İlk üniversitemdeki Pazarlama dersinde Profesör sınıfa sordu “İhtiyaç nedir?”

Tek bir araba, tek bir ev, yaşamı idame ettirmek adına gerekli nesneler…. Hiçbir cevap yerini bulamadı. Dünyamızdaki pazarlama stratejileri, satın alabileceğiniz her ürünün sizin ihtiyacınız olduğunu güdülüyor, bilinç altımıza işliyor.  Bu güdünün bir temel dayanağı da; bireylere satın aldıkları ürünler oldukları, o ürünler sayesinde sosyal statü kazanabilecekleri de aşılanıyor:

evlerimiz kullanmadığımız bir sürü saçma sapan eşya ile dolu değil mi? Hiçbir sorunu olmayan çamaşır makinanızın niye bir üst modelini gereksiz bir özellik yüzünden alıyorsunuz? Tanımadığınız birini bisiklet markasıyla kodlamıyor musunuz?

“Sahip oldukların sonunda sana sahip oluyor.” Fight Club

Nihayetinde, ülkemizde de kocaman bir pazar haline gelen, markaların bize daha fazlasını satmak için büyük rekabet içine girdiği bisiklet pazarı, geçmişteki buhranlı dönemini aştı. Artık her yerde bisiklet mağazaları, bisiklet donanımı dolu dükkanlar sonucunda evimizde beş tane kask, üç eldiven, ikisi aynı çeşit olmak üzere beş bisiklet, üç farklı bagaj seti, sürekli üst modeli heyecanla beklenen  bisiklet bilgisayarlarımız, dört  – beş çeşit far, sayısız forma, taytımız ve tüm bunları bedava sunup yine başkalarına para kazandırdığımız sosyal medya hesaplarımız ile işte biz harika bisikletçiler…

Elbette ihtiyaçlar kadarını elde edip, iletişim dünyasında sosyal medya ile etkileşime geçeceğiz. Peki, yanlış var mı, varsa nerede?

Kimse kimseye şunu al ya da alma diyemez tüm bunlardan onar tane, hobi olarak yine al ama tüm bu envai çeşit donanımla mutlu oluyorsan, hoş geldin, reklamlar, pazarlama oyunları seni esir almış tüketici arkadaşım.

Sanıyorum anlatmak istediğim noktaya yaklaştım.

19 Mayıs 2017’de Barselona’dan Çin’e ulaşmak üzere yola çıka üç İspanyol arkadaşı o dönem yöneticisi olduğum Bisikletliler Derneği Sakarya Şubesi’nin Bisiklet Evinde iki gün misafir ettik. Sade, olabildiğince eski bisikletlerinin arkasında römorkları harici hiçbir kallavi özellikleri de yoktu. O akşam kalabalık 19 Mayıs bisiklet turunun orta yerine gelen bu üç arkadaşın bisikletleri öyle ilgi çekti ki, herkes bu bisikletlerle ta İspanya’dan yola nasıl çıktıklarını sorup durdu. İki gün sohbet ettiğim üç arkadaşın bu konularda birçok noktayı aştığını görmek ziyadesiyle mutlu etmişti.

Üç İspanyol bisikletli gezgin Aleix, Marc ve Rux’u ağırlayıp Düzce’ye kadar eşlik etmiştik.

Hiç örnek göstermek istemesem de Avrupa’da insanlar, bizim çarşı dediğimiz yerlere en eski bisikletleriyle gidiyorlar. Biz ise en fiyakalı bisikletlerimizle caddeleri yarıp geçiyoruz. Bunun için ayrıca bisiklet satın alıyoruz. Yine bir amcamız yüzlerce kilometre yolu dede bisikletiyle aşıp asker torununu ziyarete gidebiliyorken,  bir hafta önce heves edip aldığı henüz 100 kilometre dahi yapılmamış bisikleti ve bisiklet parası kadar aksesuarımızla poz verdiğimiz makinalarımızla ile  bizler, kendimizi kandırıyoruz.

Her birey kendi bütçesini, yaşamının alanını kendisi belirliyor. Kimseye sen şunu niye aldın deme hakkımız da yok ve fakat satın aldığınız her üründe harcadığınız paranızda paranızı değil, sahip olduğunuz en önemli değeri, zamanınızı veriyorsunuz.

Bisiklet, özgürlüğü, sadeliği, alçakgönüllüğü,  mütevaziliği simgelerken tercihlerimizde özgür olduğumuzu ve sade bir bisiklet yaşamı sürdüğümüzü söylemek güç.

Sözü, bisikletin efsane ismi Eddie Merckx’in deyişiyle kapatıyorum; ”

“Don’t buy upgrades, ride up grades!”

İnstagram
Facebook
Strava

Önerilen makaleler

7 Yorum

    1. Teşekkürler Tanzer bey.

  1. nefis bir yazı, keyifle okudum teşekkürler…

    1. Kıymetli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim.

  2. Sonuna kadar haklı bir yazı, farkındalılığımı arttırdığınız için teşekkür ederim Mert Bey.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir