İZNİK – “DEMİRATLILARA AÇ KAPILARINI EY MEDENİYETLER DİYARI”

Nikea yani İznik… Milattan önce 2500 yıllarına dayanan bir geçmişe sahip binlerce yılın şehri… Yakın geçmişte en önemli merkezlerden biri olan bu şehir, birçok medeniyete başkentliği yaptığı gibi bugün de hala birçok konudan önemini sürdürmekte…

13615468_10154281843028164_4536465022220868700_n

Kitaplara sığmayacak birikimi bulunan binlerce yılı, onlarca medeniyeti, bir o kadar imparatorluğu birkaç paragrafta anlatabilmeyi umacak haddi kendimde bulamıyorum. O sebeple, bu uçsuzluk içerisinde sadece iki gün kadar nefes alabilmiş bizleri sunmaya niyetliyim.

***

Uzun yaz günlerindeki Ramazan ayından sonra, şeker tadında bir bayram yaşamak adına bir tercih yapmamız gerekiyordu… Birçok tercih varken İznik, surları ile bizi kendisine çekti.

Çadırları matları alıp yola koyulan yirmi demiratlı, İznik surlarına taaruzu geçmişcesine pedalına yüklendi. Bayram olmasından dolayı kamp alanımızı değiştirmek adına biraz tereddüt yaşasak da, her zaman ilk tercihin diğerinden daha iyi olabileceği ihtimaline sığınarak ve alana da güvenerek kampımızı çam ağaçlarının altında, göle sıfır vaziyette kurduk…

.
.
.
.
.

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

***

90 kilometre yolun ardından İznik surlarını demiratlarıyla aşan pedaldaşlardan bazıları, henüz akşama vakit varken şehrin tarihi dokusuna dokunmak istedi… Bazıları ise istirahat ederek İznik gölüne batarken kızıl saçlarını serdiği anı görmek istedi… Nitekim tarih meraklısı tarafta bulunmuştum. Bu ve kamp alanı tercihinde de ortak akılda buluştuğumuz noktada, İznik – Nikea Bisikletçileri grubundan Erdal bey bizlere önderlik ederek İznik şehir turunu tamamladık… Erdal bey ile henüz İznik e gelmeden önce bisiklet grupları üzerinden irtibat kurmuş idik.

Mükemmel bir işçilik ile işlenmiş kalelerin, surların dibinde pedallayan on demiratlı, tarihin derinliklerine doğru ilerliyordu. Yüksek surların, şaşırtıcı tünellerin, şehrin büyük – tarihi kapılarının zihnimize yaptığı etki ile insanlık, uygarlık ve medeniyet tarihinde sürüyorduk. Her noktası, her hususu büyük önem atfeden bu şehirde bulunmak, altında binlerce yılın birikmişliğini tahayyul ederek, vaktiyle kısrakları, kuvvetli beygirleri ile yerleri döven askerlerin gittiği yolda pedallarımızı çeviriyor, lastiklerimiz ile geçici izler bırakıyorduk… ve fakat gördüklerimizin bizde bıraktığı izler, giderek derinleşiyordu.

Şehir kapıları ve diğer tarihi alanlar için insan ilk gördüğünde “Bizans nasıl yaptıysa öyle kalmış, yani ne bir bakım ne bir restorasyon var” diye düşünebiliyor. Nitekim birçok uluslararası platformda miras olarak addedilmiş bu şehrin her adımında bir kalıntı bulunuyor. Bilhassa sahilde bulunan ve kazı çalışmaları devam eden Bazilika da buna en çarpıcı örneği… Yine de çeşitli bölgelerde restorasyon çalışmaları başlatılmış… Şahsi kanaatim, bu çalışmaların çok az ve yeterli olmadığı. Hep söylenen ve artık sürekli söylendiği için bayatlaşan bir cümle olarak, “burası başka bir millette olacaktı, bak ne yapıyordu” diyerek küçük bir hayıflanma bırakıyorum. Nitekim, 787 yılında yapılmış Ayasofya kilisesinin – günümüzde camii-  tabanına restorasyon adı altında kaldırım taşı döşemek, gerçekten dillere destan… Bilmem, belki de ben yanlış yorumluyorum.

Şehrin tarihi kapılarından kapılarına pedallamaya devam ederken, Ayasofya Orhan Camii gezisinin ardından Tarihi Yeşilcami ve meydanına ulaşıyoruz. Burada, paha biçilemez işlemeleri bulunan camiye hayran hayran bakarak çayımızı- kahvemizi yudumluyor ve sonrasında da sahil yolundan kamp alanına geri ulaşıyoruz. Özetle bu şehir, üzeri fanus ile kapatılarak tamamen bir müzeye çevrilmesi gereken tarifsiz bir mekan…

***

Bu kampımızda diğerlerinden farklı olarak yeme-içme olayını biz düzenlemedik. Kamp alanının şehre yakın mesafede olması ve İznik e ait lezzetleri de denemek istediğimizden dolayı akşam saatlerinde bireyler, kendi istekleri doğrultusunda diledikleri yerde karınlarını doyurdular.

Eh, yemek sonrası akşam gezmeleri, yüzmeler, sahil kenarında sohbet der iken gece ilerledi ve çadırların fermuarları tek tek kapanarak, yorgunluk göz kapaklarına yüklendi.

***

Sessiz bir İznik sabahı… Akşamdan geceye doğru giderek yorulan dalgalar, sabah kendilerini teslim etmişlerdi. Gölün üzerine çekilmiş ip, zerre ıslanmayacak kadar durgun bir halde idi ve doğudan yükselen güneşin ışığını bize yansıtıyordu. Sabah kendisine bir keyif vermek isteyenler bu durgunluğu yüzerek değiştirdiler. Tek tek kapanan çadırların kapı- pencereleri, ayak sesleri, günaydınlar ve diğer sohbet sesleri ile karışarak açıldı…

Bu şehirde binlerce defa gün ağardı ve sona erdi. Biz, bir sabahında bulunarak tarihe kendimizce küçük bir an ekleyebildik ve yolumuza devam etmek adına çadırlarımızı toparladık. Yola çıkmadan önce hep birlikte bir mekanda kahvaltı ettik ve pedalımızı kendi şehrimize çevirmeye başladık. Yolculuk boyunca ufak tefek aksaklıklar haricinde hiçbir sorun yaşamadan Adapazarına vardık…

***

Haznemize elbette bu kadar bir anı biriktirerek dönmedik. Orada bulunan her çift gözün gördüğü, her çift kulağın duyduğu, kendisi için ayrı bir öykü olabilecek kadar narin ve kıymetli.  Hülasa, bisikleti ile 180 kilometre pedallayarak bir tur tamamlamak ayrı, böyle bir medeniyet beşiğinde bulunmak ve kamp yapmak ayrı bir keyifti.

Nihayetinde bu yazıda da ne sahildeki uzun sohbetin detayı ne göl manzaralarının ne tarihi dokunun tarifine ulaşabiliyorsunuz. Biz, bu anı yaşadık. Dileriz yaşamayanlar da bu keyfe ulaşabilirler.

***

Bu kampın oluşması için gönüllü olarak çeşitli feragatlarda bulunarak, başkanımız İlhan Şengel ve iki yöneticimiz Serkan- Büşra, günler öncesinden İznik e araçla ile keşif turuna gitmiş, çeşitli araştırmalar yapmış

Bayram günü, Kadir arkadaşımız kendi ticari aracını tahsis etmiş ve yol boyunca malzemelerin taşınması gibi hususlarda can yeleği olmuş,

Yöneticilerimizden Ahmet Rasim ağabeyimiz, yol boyunca aracın sorumluluğunu alarak, sıcak ve bunaltıcı havada bir araçla gidilebilecek en düşük hızlarda sabırla direksiyon sallamış,

İznik – Nikea Bisikletçileri grubundan Erdal bey ve Abdülkadir bey, İznik şehir turunda bizlere adeta rehberlik ederek bisikletçilik dostluğuna nadide bir örnek sunmuş,

Yolda sürüş boyunca öncüsü, artçısı, destek olanı, rüzgar keseni, rüzgar olanı ile kusursuz bir gidiş geliş yapılmasına tüm arkadaşlar tarafından olanak sağlanmış,

Tüm eksikleri, tüm fazlalıkları ile gönüllü bir etkinlikte gönüller buluşmuş ve “DEMİRATLILARA AÇ KAPILARINI EY MEDENİYETLER DİYARI” diyen pedaldaşlar, muazzam bir anıyı daha sırt çantalarına doldurmuştu…

 

Mert Atalay – 06-07temmuz2016 – İznik

İnstagram
Facebook
Strava

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir