Çamdağına Tırmanıp Karadeniz’e Süzülmek… | Hendek – Kocaali – Karasu – Adapazarı

Kuzeyin efsane rotasında bu Cumartesi günü iki bisikletçi dağları aştık, denizlere ulaştık…

24 Şubat Cuma Akşamı Adnan ile derneğin Yenikent Park turunda netleşen bir karar ile rotamızı tekrar Çamdağı’na yönlendirmiştik.

Cuma akşamı turdan önce Dağdibi, Karaman yolu üzerinden dönüş yaparak derneğin etkinliğine katıldım. Adnan beni ikna etti ve Korucuk’a kadar da dönüş yaparak toplam 80 kilometre pedallamış oldum… Adnan da bir o kadar sürüş yaptı. Konu şu ki, yarın 150 kilometre yol aşacak bu ikili, akşamında bu kadar enerji kaybederek hata mı yapıyorlardı?

Daha önce iki defa tamamladığım rotayı bir kez daha tamamlayacaktım. Zorluğunu ikimiz de biliyorduk… Bu rotanın Adnan için daha farklı bir anlamı vardı. 01.05.2016’da yapılan turda Burak ile Adnan düşmüştü. Düşme sonucu Adnan köprücük kemiğini kırmış ve aylarca bisiklet kullanamamıştı…

İşte bu tur, rövanş maçıydı!

ŞENGEL’DE BİR ÇORBA…

Bize en çok mevzusu açılan konuların ilki “ya o kadar yola can mı dayanır, yorulmuyor musunuz” ikincisi ise “ben bu kadar bisiklet sürsem tığ gibi olurum, sizin maşallahınız var?”…

İyi de bu bünye nasıl gidecek? Enerji üretöel için bir şeyler yemek gerekiyor. Bünyeler büyük. Kuvvet için de yemek gerekiyor. Kilo fazlaları başka bir konu ama “tığ gibi olmak” bizler için çok çok zor bir durum. Hele ki bacak baldır bölgesinde zayıflama yapmamız için günde iki saat sadece hafif tempo çevirmemiz gerekir…

Hakeza, gittiğimiz yollarda bacaklar daha da kaslanıyor, kütlesi daha da büyüyor. Hem yüzlerce kilometre yol pedallayalım hem de yemek yemeden “tığ gibi olalım”. E eh.. Namümkün… Başlığımız neydi, Şengel’de bir çorba… İşte bana bunlarla gelin.

.
.
.
.
.

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

Tur öncesi çok sıkıştırmayacak bir kahvaltı için çorba iyi tercihlerden biri sayılır nazarımda. O çorba da bol enerji verecek cinsten olursa offf… Hendek yoluna gideceksek şayet, Erenler’de başkanımız İlhan Şengel’in lokantasına uğrayıp çorba içmemek olmazdı.

Biz de içtik, başkanımızdan destur aldık çıktık yola.

NE VEREYİM ABİME? İÇ LASTİK?

Bu turda lastiklerimin azizliğine uğradım dersem yanılmış olmam. Tur boyunca resmen dört kere lastiğim patladı. Patlağa sebep olan yeri bulduk fakat sonrasında da küçük bir cam kesiği bir kez daha tekerimin patlamasına sebep oldu. O kısma geleceğim.

Çorbayı içtik çıktık, Et balık ışıklarına gelmeden tekerimde torpil patlatmışlarcasına bir ses ve lastik gümledi. Hemen güvenli bir bölgeye geçip arka tekeri söktüm, dış lastiği ayırıp iç lastiği çıkardım. Kontrol sonucu jant yanağına denk gelen bir bölgeden serçe tırnağı kadar bir patlak… Adnan ile yorumumuz, jant kesiği olduğu yönündeydi.

İlk iç lastiğimi bu şekilde heba edip, tekrar geri dönüp İlhan abinin orada havayı tamamlayarak Hendek’e doğru yola çıktık.

ADAPAZARI – HENDEK

Keskin rüzgar, vadilerden geçit bulduğu yerde bizi denk getirerek pedalımızı zorluyordu.

Adnan ile dönüşmeli olarak Hendek’e kadar birbirimizi çektik. Kuzeyden gelen rüzgara rağmen Hendek’e 30 üzeri tempoda pedallayarak Bayraktepe Mahallesi’ne ulaştık. Önümüzdeki uzun tırmanışlarda enerji sağlaması adına çikolata, tatlı, su ve portakal suyu alarak biraz dinlendikten sonra yola çıkacaktık… benim arka lastik tekrar patlamasaydı.

İkinci defa lastiği söküp tamir ettik ve yola devam ettik.

BAYRAKTEPE

Eski adı Yeşiller olan bu mahallenin tüm sokak ve mahallelerini işim gereği biliyordum.

Önceden gittiğim yerlere tekrar ulaştığımda, etraftaki değişikleri gözlemlemeyi seviyorum. Mahallede de dikkatimi çeken ilk konu, muhtarlığın yerinin değişmesi olmuştu. Aynı zamanda altyapı çalışmaları tamamlandığı için de yolları düzenlenmişti.

Bu iki bisikletçi için asıl mevzu, kesinlikle Bayraktepe yokuşuydu… Yani, buraya yokuş demek de biraz az kalır. Strava’ya göre çift yüzde 18 ve üzeri eğimler alıyor başını gidiyor. Buraya her tırmanışımda bisikleti zorlamayacağım diyorum ama yine de inmeden çıkıyorum. Bu, zincire, kasete, donanıma ziyadesiyle zarar veriyor. Çünkü yokuşu çıkmak için uygulanan güç ve basıncın hiçbir manası yok…

Nitekim zor bela ilk yokuşu tamamlamış olduk. Bayraktepe’nin iki yol ayrımında, ardımızda Hendek manzarasını fotoğraflayarak Kocaali inişine kadar tırmanacaktık…

ÇAMDAĞI

Çamdağı, Hendek ile Kocaali arasında kalmış, Sakarya’nın en yüksek dağlarından biri.

Burayı aşarak Karadeniz manzaraları eşliğinde deniz seviyesine ulaşmak için bizleri bekleyen uzun tırmanışlar var… İlk tırmanış, Selmandede Mesire alanına kadar ulaşan kıvrımlı rampaları oluşturuyor. Durmaksızın tırmandık ve Selmandede Mesire alanında bir su molası verdik.

Henüz 500 metre yükseklikteydik ve daha 850 metre yüksekliğe ulaşmamız gerekiyordu…

Tırmandık, tırmandık, tırmandık… Bazı yerlerinde küçük inişler bulunan yerlerde kontrollü sürüşler, derin nefesler ile kendimizi dinlendirerek bir sonraki yokuşu sabırla tırmandık.

KOCAALİ KÖYLERİ

Bölgede, Karadere köyüne kadar tek tük evler harici her hangi bir yerleşim bulunmuyor.

Karadere’ye kadar inmek için de kendimizi korumamız lazım çünkü inişlerde hızımız 60 -70 km/h’lara ulaşabilecekti. Karadere’ye kadar geldiğimizde, Adnan’ın düşerek sakatlandığı yerde bir hatıra fotoğrafı çektirerek yola devam ettik. Aynı zamanda inişten önce de birkaç manzara fotoğrafı almadan yapamazdık.

Virajlar ıslak ve dardı. Yükseklerdeki karlar henüz yavaş yavaş eridiği için yolun geniş kısmına kar suyu yayılmıştı… O sebeple virajlarda daha kontrollü olmamız gerekiyor, en ufak bir kontrolsüzlüğün nelere mal olabileceğini tecrübelerimizden biliyorduk.

Yüksek hızların verdiği adrenalin, kontrollü sürüş ile birleşince tadından yemez bir iniş gerçekleştirdik.

KİRAZLI’DA ÇAY MOLASI

Tırmanışların ardından adeta bir Kafkas Kartalı gibi süzülerek indikten sonra iki  yudum çay ile hem içimizi ısıtmak hem de nefeslenmek adına Kirazlı köyünde durduk. Çikolatalarımızı yedik ve yola devam ettik.

Kocaali’ye vardığımızda karşılaştığımız manzara hiç hoş değildi. İlçe içerisi resmen çamur… Altyapı çalışmaları sonrası henüz asfalt yapılamamış durumda. Sanırım sıcak ve kuru dönemi bekliyorlar ama Kocaali merkezden çıkana kadar çamur içinde kaldık…

KARŞIDAN GELEN BİSİKLETÇİ

Kocaali – Karasu yoluna çıktığımızda bu çamurlardan kurtulmak için bir istasyonda su ile arındırma fikrinde buluşarak yola devam ediyorduk. Ediyorduk etmesine ama karşıdan yoldan bir bisiklet yaklaşıyordu.

Rüzgar hızını arttırmış, ister istemez 25 km/h üzeri Karasu’ya kadar dönüşümlü ulaşma gayretindeydik. Bisiklet yaklaştıkça merak da arttı. Aynı zamanda kimin geldiğini de netleştirmek istiyorduk. Yolun karşısında tam yanımızdan geçerken ben bisiklet markasını gördüm ama simayı tam oturtamadım derken 10 metre geçmiş dahi oldu…

Tak! Burak olduğunu anladım.

Hoooppp!! diye bağırdıktan sonra şeridin karşısına geçerek yanımıza geldi ve şaşkınlık – kahkahaların yerini ne yapıyorsun burada soruları aldı…  Meğer Burak da bir Kocaali – Adapazarı yapmak için çıkmış, tek başına pedalını çeviriyordu.

Dönüş yoluna beraber devam etme kararı aldık ve karnımızı doyurmak üzere Karasu’ya doğru pedallama devam ettik.

OKKA’LI BİR KAHVALTI

Her ilçede bir ahbabımız var…

Hepsi birbirinden kıymetli dostlarımız, uzun zamandır görüşemesek de karşılaştığımız yerde sarıldığımız arkadaşlarımız var. Karasu’da da böyle kıymetli arkadaşımız olan Yücel, yeni mekanı ile bisikletlilere ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Okkalı bir kahvaltı derken de yeni açtıkları mekanları OKKA Kafe’yi işaret ediyoruz.

Karasu’daki ya da Karasu’ya yolu düşen tüm bisikletlilerin rahat nefes alabileceği bir mekan olma gayretinde Bisiklet Dostu Kafe olmak adına girişimlerine devam ediyor…

Üçümüz de birer bardak sıcak süt, üzerine enfes bir kahvaltı ile dönüş yolu için yeterli enerjiyi kazandık.

KARASU – ADAPAZARI

Her turun dönüş yolu var…

Dönüş yolunun başlangıç noktasından eve kadar gelinen süre, genelde turların en zor anlarına sirayet eder. Nitekim hem psikolojik hem de fiziki olarak istemsizce gerilen bireyler, turu tamamlamayı hedeflerler. Bu hırsları minimize ederek sürüşe odaklanmak, günü kurtarır.

Üçümüz de yüksek tempoda çevirebiliyoruz. Üçümüzün de kuvvetleri hemen hemen birbirine eşit. O halde dönüş yolu hızlı olacak… Olacak da, lastik patlamasaydı…

Karasu girişindeki dönel kavşakta önce Burak’ın arka lastiği patladı… 5 kilometre ileride benimki… ve 5 kilometre sonra tekrar benim arka tekerlek derken günü dört lastik patlağı ile tamamlamış oldum. Karasu’dan çıkana kadar da üç kere durmak zorunda kaldık.

 

Dönüş yolunda rüzgar bu defa bizden yanaydı… Sırtımızda bir el, sağ arka cephemizden vuran rüzgar ve Burak’ın da öncülüğüyle kesintisizce Adapazarı’na kadar yüksek tempoda çevirmemizi sağladı. Hatta Adnan bana Ferizli’den sonra iyice açıldığımızı söyledi, kesinlikle haklı, son düzlüğünde keyfini böylelikle yaşamış olduk.

TAMAMLAMANIN VERDİĞİ HAZ

Daha önce birçok defa yüz kilometre ve üzeri rotalarda birlikte ya da bireysel yollar aştık… Şartları zorladık, kendimizi zorladık… Birçok diyar, onlarca şehir, bir sürü köy dağ bayır tepe aştık…

Çamdağının 850 metreye ulaşan yüksekliğinden denize ulaşmak adına verilen çaba, sık ormanların arasından kıvrılarak yavaşça süzülmek… Nihayetinde; bacaklar alev alev, psikolojik direnç zorlanmış, artık bitirmek üzere olmanın verdiği son kuvvet, aksilikler yaşansa dahi eve varmanın, rotayı bitirmenin vermiş olduğu keyif…

Şu kısa ömürde dostlarla güzel bir günün hakkını vermek! İşte hepsine değen o yorgunluk…

Strava Verisi:
https://www.strava.com/activities/879219569

 

İnstagram
Facebook
Strava

Önerilen makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir